
Çok uzun yıllardan bu yana denizaltılar ve sualtında seyir denizcilerin büyük hayali olmuştur. Ancak gerçek anlamda operasyonel faaliyetlerde kullanılabilen denizaltıların üretilmesi 20’nci yüzyılın başlarında gerçekleşebilmiştir. Dünya donanmaları bu demirden sualtı canavarının gücünü benimsemiş ve deniz savaşlarının en ölümcül araçlarından biri olduğunu kabul etmiştir. Ancak yıllar geçtikçe donanma bütçelerinin azalması filolarda görev yapan denizaltıların sayısında azalmaya neden olsa da gizlilik, askeri vuruş gücü ve performans vb. konularla ilgili yeni teknolojiler üzerine çalışmalar devam ederek derin okyanusların hâkimiyeti için denizaltıların önemini korumasına hatta artırmasına imkân vermiştir. Günümüz ve gelecek nesil denizaltılar için uygulanan güncel teknolojiler ve daha ilerisi için yapılan araştırmalar geleceğin denizaltı kullanım konseptleri ve operasyonel döngülerini değiştirerek denizlerin hâkimiyetinde yeni bir sayfa açmayı vadetmektedir[1]. 21’inci yüzyılın yeni teknolojileri, denizaltılarda köklü değişikliklere yol açarken, yeni sualtı muharebe sistemlerinin de ortaya çıkmasını sağlamıştır. Büyük veri uygulamaları, gelişmiş bilgisayar işlemcileri, çok sayıda parametreyi takibe yarayan sensörler, lazerli ve LED’li iletişim sistemleri, donanmalara sualtı hakkında daha fazla denetim ve komuta imkânı sunmakta, düşman denizaltılarına karşı etkin savunma sağlamakta ve hücumda etkin koordinasyon imkânı yaratmaktadır. Sualtı muharebe alanındaki gelişmeler donanmaları bu alandaki stratejilerini gözden geçirmeye ve yeni yaklaşımlar geliştirmeye zorlamaktadır. Nükleer enerji, seyirde sağladığı avantajlarla tehlikeleri de beraberinde getirdiğinden günümüzde alternatif enerji kaynakları araştırmaları devam etmektedir[2]. Analizimizde yeni nesil denizaltılarda kullanılan son teknoloji enerji kaynakları ve batarya donanımlarını ve geleceğin güç sistemlerinin sualtı dünyasında ne gibi etkileri olacağını inceledik.
TARİH BOYUNCA DENİZALTILAR
Sualtı, insanlar için her zaman merak uyandıran bir alan olmuştur. Milattan önceki yıllarda sualtına dalarak avlanan ve içi boş çubuklarla sualtında nefes alan insanlar bulunmaktaydı. Bu yöntemin ilk askeri örneği milattan önce 415-413 yılları arasında Syracuse Kuşatması’nda dalgıçların sualtı engellerini temizlemesiyle gözlemlenmiştir. Bilinen en eski sualtı dalış aracı ise Büyük İskender döneminde kullanılan dalış çanlarıdır. İlk mekanik tahrikli denizaltı 1863 yılında Fransız donanmasının geliştirdiği Plongeur isimli araçtır. Basınçlı havayla çalışması planlanan denizaltı çok yavaş ve kontrolü zor olduğundan kullanım imkânı bulamamıştır. Denizaltı tahrikinde hava gücünün yetersiz kalması bilim insanlarını farklı enerji kaynaklarını araştırmaya yöneltmiştir. 1867’te ilk Havadan Bağımsız Tahrik (HBT) teknolojisi İspanyol denizaltısı Ictineo II’de günümüzdeki yaklaşımlardan farklı olarak kimyasal bir reaksiyon sonucunda ısı ve oksijen elde edilerek buhar kazanının çalıştırılması prensibiyle kullanılmıştır. Satıhta ise kömürle buhar kazanı yakılarak tahrik sistemi çalıştırılmıştır. 20’nci yüzyıla gelindiğinde dizel-elektrik teknolojisinin denizaltılarda kullanımı sualtının hâkimiyeti için verilen savaşlara başka bir boyut kazandırmıştır. Suüstünde dizel veya benzinle çalışarak denizaltıya entegre bataryaları şarj eden içten yanmalı motor sistemi sualtında devre dışı kalarak bataryalarda depolanan enerjiyle elektrikli ana tahrik motorlarını çalıştırarak sevke devam etmektedir. Sualtında uzun süre kalabilmek için büyük batarya gruplarıyla donatılan bu denizaltıların dalmış durumdaki sürat ve menzili batarya enerji sığası ile sınırlı kalmaktadır. 1950’lerde nükleer enerjinin hayata geçmesi sualtı dünyası için de çok büyük bir adım olmuş ve oyun değiştirici bir teknoloji olarak denizaltı tahrikinde kullanmak üzere adım atılmıştır. İlk nükleer enerjili denizaltı olan USN Nautilus ilk seferine 1955’te çıkmıştır. Nükleer enerji, denizaltıların sualtında aylarca satha çıkmadan görev yapabilmesine imkân sağlamaktadır.
